İzleyiciler

24 Nisan 2015 Cuma

“Ressam ve Resim: Mehmet Güleryüz”

9 Ocak - 28 Haziran 2015 tarihleri arasında İstanbul Modern'de açık olan Mehmet Güleryüz'ün sergisi hakkında bilgi vermeden önce sanatçımız Mehmet Güleryüz kimmiş onu öğrenelim istedim. Keyifli okumalar..:)



1938 yılında İstanbul’da doğdu. 1958’de girdiği İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi Resim Bölümü’nü 1966’da birincilikle bitirdi. Oyunculuk öğrenim sürecini akademiye paralel olarak farklı “aktör stüdyo” larda ve önemli amatör tiyatolarda geliştirdi 1963 yılında Asaf Çiğiltepe’nin yönettiği Arena Tiyatrosu’nda profesyonel oyunculuk kariyerine başladı. Desen ağırlıklı ilk kişisel sergisini 1963 yılında açtı. 1970-75 yılları arasında devlet bursu ile gittiği Paris’te Yüksek Resim ve Litographie ihtisası yaptı. 1971’de Paris’te ilk heykellerini yaptı ve Pont des Arts da ki perfomansını gerçekleştirdi. 1975-80 arası İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi Resim Bölümü'nde ders verdi. 1980 yılında bu görevinden istifa ederek 1980-84 arası New York’a yerleşti. Brüksel'de 1984 süresince gerçekleştirdiği heykel ve gravürlerini Galeri 2016’da sergiledi. 1985’de İstanbul’a döndü. 1985’den 2000’e kadar BİLSAK’da kendi adını taşıyan atölyede sanat eğitimi verdi. 1986’da “Kalın” adlı sanat dergisini yayınlamaya başladı. 1988’de Galeri Nev tarafından organize edilen 25 yılı içeren retrospektif sergisini Nan Freman’ın metnini yazdığı kitap eşliğinde İstanbul’da açtı. 1989-92 yılları arasında Uluslararası Plastik Sanatlar Derneği Kurucu Başkanlığı’nı üstlendi. 1990-95 yılları arasında Votre Beauté Dergisi “Güleryüz’lü Sohbetler” başlığı altında röportaj dizisini sürdürdü. 1991’de Ankara Shearaton Oteli Atrium mekanında kalıcı olarak sergilenmek üzere 14 resimden oluşan “Karşı Rüzgar” serisini gerçekleştirdi. 1992’de Bilkent Üniversitesi'nde misafir öğretim görevlisi olarak ders verdi. 1992’de Polat Rönesans Oteli Lobisi için 7 parçadan oluşan resim serisini gerçekleştirdi. 1995’de “Bosna için İnsanlık Girişimi” hareketi ile işgal altındaki Bosna’yı ziyaret etti. 1998-2001 senelerinde İstanbul Devlet Tiyatrosu’nda “Bir Küçük İş İçin Yaşlı Bir Palyaço Aranıyor” adlı 3 kişilik oyunda “Pepino” karakterini oynadı. Aynı oyunla Devlet Tiyatroları’nın Duisburg ve Dusseldorf’daki turnelerine katıldı. 2000 yılında tekrardan Türkiye Uluslararası Plastik Sanatlar Derneği Başkanlığı’na, 2001 yılında Doğu Avrupa Başkanlığı’na, 2002 yılında birleşen IAA Avrupa 2. başkanlığına ve IAA Dünya Yönetim Kurulu üyeliğine seçildi. 2003’de Yapı Kredi Kazım Taşkent Galerisi’nde 40 yıl desen retrospektifini gerçekleştirdi. Yıldız Teknik Üniversitesi Birleşik Sanatlar Programı’nda 2003 -2005 yılları arasında ders verdi. Ayrıca kendi özel sanat atölyesi derslerinin yanısıra, 1999’dan bu yana, Bilgi Üniversitesi Tasarım Kültürü ve Yönetimi Sertifika Programı’nda da ders vermektedir. 2005 yılında Avrupa Genel Kurulu’nu İstanbul’da organize etti. 2005’de Beijing’de gerçekleşen 16. IAA Dünya Genel Kurulu’na ve 2. Beijing Bienaline, IAA Türkiye temsilcisi olarak katıldı.2007 yılında Yapı Kredi Kazım Taşkent Galerisinde ‘Oradan Oraya’ retrospektif-heykel sergisini gerçekleştirdi.2008 yılında Ankara Galeri Nev’de Nan Freeman’ın ikinci kitabı eşliğinde ‘Elli Yıl Sanat’ sergisini gerçekleştirdi. 15 Ocak 2009’da İş Bankası tarafından hazırlanan 50. Yıl Retrospektif sergisini Wendy Shaw’ın metnini yazdığı kitap eşliğinde Kibele Sanat Galerisi’nde gerçekleştirdi. 2009 Mardin Güncel Sanat Sergisine yine 2009’da 9. Contemporary Shanghay Art Fair’a , İstanbul Contempo’09 a 2’şer yapıtıyla katıldı.


                                "Karşı Rüzgâr"                                                                         "Denizci"


Mehmet Güleryüz Retrospektifi
9 Ocak- 28 Haziran 2015

İstanbul Modern’in düzenlediği “Ressam ve Resim: Mehmet Güleryüz Retrospektifi”, sanatçının 1960’lı yıllardan 2010’lu yıllara uzanan kariyerinin bir dökümü niteliğinde. Sergi, Güleryüz’ün resimden desene, heykelden gravüre, tiyatrodan performansa uzanan zengin ifade arayışının gelişim ve dönüşümüne ışık tutuyor.

Eleştirel ve dışavurumcu üslubu ile yarım yüzyıldır Türkiye sanat sahnesinde kendisine özel ve ayrıcalıklı bir yer edinen Mehmet Güleryüz’ün sanatının merkezini insan ve onu çevreleyen sosyo-politik koşullar oluşturuyor. 1938 yılında doğan sanatçı, figür temelli çalışmalarıyla Türkiye’deki sosyo-kültürel ve politik dönüşümün insanlar üzerindeki etkilerini eleştirel ve ironik bir dille dışavuruyor. Aile sevgisi, kadın-erkek ilişkileri, doğa ve canlılar, görsel ve sözel kültürü etkileyen tüm süreçler resimlerinde birer insanlık gerçeği olarak tanımlanıyor. Sanatçı izleyicisini tıpkı kendisi gibi tavır almaya ve yaşanan süreçlerle yüzleşmeye davet eden bir anlayışla sanat üretiyor.

1960’lı yıllarda Devlet Güzel Sanatlar Akademisinde eğitim gören, 1970’li yıllarda Paris sanat ortamında gerçekleştirdiği happening’leriyle adından sözettiren, 1980’li yıllardan itibaren tekrar Türkiye sanat sahnesinin güncel dönüşümünde etkin rol üstlenen Güleryüz’ün sanatı, bir sanatçının kendine ait üslubunu nasıl varedebildiğine dair sıradışı bir gelişim gösteriyor. Aktif bir tiyatro oyuncusu olarak sahneye çıkan sanatçının tiyatro ile görsel sanatlar arasında kurduğu yakın bağ, disiplinlerarası yaklaşımın en ilginç örneklerinden birini oluşturuyor.

Toplumsal bir sürece ait olan Mehmet Güleryüz’ün sanatı, gündelik algılardan, bilinen ve yerleşik duygulardan hareket ediyor; bu nedenle her çalışma kendi zamanının güncel tarihine referans veriyor. Güleryüz’ün sanatı neredeyse 60 yıldır kendi çizdiği yoldan ilerliyor, zenginleşiyor ve gelişiyor. Çizgi ve desen konusunda kendine özgü bir karakter ve üsluba sahip sanatçı için desen sadece resmin bir altyapı unsuru değil, başlı başına bir sanat dilidir. Güleryüz’e göre desen; hayata tutunma, nefes alma, varoluşunu kutlama kadar kendisine yakın bir varlıktır. Desen ve resimlerinin üç boyutlu, fiziki dünyadaki yansımaları konusunda da sayısız çalışma gerçekleştiren Mehmet Güleryüz, 1970’li yıllardan bugüne heykel sanatına dair önemli araştırmalar ve örnekler vücuda getirdi. İnsan ve heykel arasındaki ilişkiyi merkez alarak figürlerinin üç boyutlu dünyadaki izini sürdü.

Sergi, sanatçının 1960’lardan itibaren desen, resim, heykel, gravür, porselen üzeri boyama, performans gibi alanlarda gerçekleştirdiği üretimleri bir araya getiriyor. Kronolojik bir akışla sunulan sergi, bir ressamın iç dünyasını anlamaya yönelik kendisinin kaleme aldığı metinlerle zenginleşiyor. Ressam ve resim arasındaki tutkulu ve derin bağı görünür kılan 150’ye yakın yapıt ve multimedya sunumlarıyla canlandırılacak 300 civarındaki desene yer veren sergi ayrıca, sanatçının tüm dönemlerini, hayat hikayesini, içinden geçtiği farklı koşulları ve hakkında yazılanları bir araya getiren zengin bir biyografi duvarıyla 1960’lı yıllardan bugüne Türkiye sanat ortamının kişisel bir hikayesini de görünür kılıyor.

Küratör: Levent Çalıkoğlu

Asistan Küratör: Senem Kantarcı




Kaynak: www.mehmetguleryuz.com/tr - www.istanbulmodern.org/tr


'Alberto Giacometti' Kimdir?




Alberto Giacometti, 10 Ekim 1901 tarihinde Canton Grigioni’deki Stampa Kasabasında dünyaya geldi. Ba­bası, ressam Giovanni Giacometti; annesi Annetta Stampa’dır. Alberto, dört kardeşin – Diego, Ottilia, Bruno – en büyüğüdür.

Sanatçının çocukluğu, Val Bregaglia’nm küçük köyünde yüksek ve ince çam ağaçları, taşlar, arkadaşlar ve canlı renkli tablolar arasında geçti. Alberto, genç yaşta mesleğini öğrendi ve 1913 yılında «Masanın Üzerindeki Elmalar» adlı ilk yağlıboya tablosunu yaptı, bir yıl sonra da «Diego’nun Kafası» adlı ilk heykelini meyda­na getirdi.

Giacometti, o yıllarda yaptığı tabloların motiflerini masal, aile sahneleri, asker ve at temalarından almak­taydı. Daha sonraki yıllarda gerçek aile ve arkadaş portreleri ve peyzajlar yaptı.

1915 yılında Schiers Koleji’ne giren Giacometti, 1919’a dek burada öğrenim gördü. Ancak, bu arada resim çalışmalarını bir kenara bırakmayıp çeşitli tablolar da yaptı. Kolejdeki öğrenimini tamamladıktan sonra kısa bir süre Cenevre’deki Sanat ve Meslekler Okulu’na devam etti. 1920 yılında İtalya’ya gitti. Resim ve ressamlar hakkındaki bütün bilgisine rağmen Venedik’te Tintoretti, Padova’da Giotto, Assisi’de de Cimabue’nin sanatı karşısında şaşkına döndü. Roma’da akrabalarının yanma yerleşen sanatçı, sabahtan akşama dek şehri dolaşarak eserlerine yeni manzaralar keşfetti.

Sanatçı, bir süre sonra Paris’e döndü. 1 Ocak 1922’de Grande – Chaumière Akademisi’nin heykeltraşlık kurs­larına yazılarak Bourdelle’in sınıfına devam etti. Sanatçı, bu arada babasının kendisine gönderdiği çok az miktardaki parayla yaşıyor ve Akademi’den çıkınca bir otelde çalışıyordu.

1925’de ilk atelyesini açtı. İki yıl sonra atelyesini Hippolyte Maindron Sokağı’na nakletti. Bu devrede arasıra Lipchitz’e gitti. Sanatçı, sık sık arkaik veya primitif sanatla, kübist sanatı incelemek için birçok müze ve gale­rilere gidiyordu.

Giacometti’nin Fransız kültürel sanat hayatına atılışı 1928 yıllarında Madam Bucher’nin galerisinde iki hey­kelini – bir baş ve bir figür – sergilemesiyle başlar. Sanatçının bu iki yapıtı koleksiyoncular ve diğer sanatçı­lar tarafından büyük ilgiyle karşılandı. Birkaç ay sonra Masson, Leiris ve Desnos, Limbour, Miro, Calder gibi sürrealistlerle tanıştı. Henüz hiçbir yapıtını satmamış olan sanatçı, üç yerden teklif aldı ve sonunda Pier­re Loeb’in Galerisi ile bir yıllık anlaşma imzaladı. Burada Miro ve Arp’la birlikte eserlerini sergiledi. Bir sü­re sonra bazı nedenlerden dolayı galeriden ayrılarak kardeşi Diego ile süs eşyası yaparak para kazanmaya başladı.

Bu arada Giacometti’nin eserleri sürrealistlerin dikkatini çekti ve kendisini gruplarına davet ettiler. Sa­natçı bu çağrıyı kabul ederek sürrealistler grubuna dahil oldu ve Aragon, Breton, Eluard, Dali, Ernst’le çalış­maya başladı. Sanatçıların bu beraberliği 1935’e dek sürdü.

1935 – 1945 yılları arasında Giacometti’nin sanat yaşamında iki bölüm görülür: 1935-40 yılları arasında mo­delden esinlenerek, 1940-45 yıllarında ise hayal gücüyle yapıtlar verdi. Aynı yıllarda modem realist Balthus, Gruber ve Derain’le de arkadaşlık kurdu.

Sanatçı, Savaş sırasında 1942 yılına kadar Paris’te kaldı ve günlerini Picasso ve Sartre’la beraber geçirdi. Giacometti ile Sartre arasında gerçekten büyük bir arkadaşlık doğdu. 1942-1945 yılları arasında İsviçre’ye dönüp daha önceki yıllarda her yaz gitmeyi adet edindiği Cenevre’ye yerleşti Burada Annette Arm adında bir genç kıza rastlayarak 1949 yılında evlendi.

Sanatçı, Savaş bitince tekrar Paris’e dönerek yoğun çalışmalarına başladı. Giacommetti, on yıllık bir çalış­ma ve deneylemelerden sonra istediği görüş şeklini elde etti. Sanatçının eserleri Paris gibi dünyanın bütün sanat çevrelerinde, New York, Milano, Londra, Zürih’te tanınıyor, büyük bir ilgi ile karşılanıyordu 1962 yı­lında, iki yılda bir tertiplenen Venedik Uluslararası Resim ve Heykel Sergisi’nde büyük ödülü kazandı. He­men bir yıl sonra yani 1963’de aldığı New York Guggenheim ödülü sanatçının başarılarının ispatlarıydı.

Giacometti, bu denli üne kavuşmasına rağmen kendi geleneklerinden vazgeçmedi. H. Maindron Sokağı’ndaki küçük atelyesinde öğleden sonralarını heykellerine, gecelerini resimlerine ve akşamlarını arkadaşlarına ayırarak yaşamına ve çalışmaya devam ediyordu. Sartre, Genet, Leiris veya Yanaihara gibi arkadaşları kendi­sine model; Caroline gibi modeli de kendisine arkadaş oluyordu.

Ömrünün son yıllarında doğduğu kasaba olan Stampa’ya sık sık geziler yapan sanatçı, 1966 yılında hayata gözlerini yumdu.
































Kaynak: www.ressamlar.gen.tr

Alberto Giacometti Sergisi (11 Şubat - 26 Nisan 2015)

Pera Müzesi ünlü heykeltıraş ve ressam Alberto Giacometti’nin retrospektif bir yaklaşımla hazırlanmış Türkiye'deki ilk kapsamlı sergisini sunuyor.

Paris’teki Giacometti Vakfı’nın katkılarıyla hazırlanan sergi, gençlik dönemi çalışmalarından son yapıtlarına, tamamlanmamış bir eserine dek büyük ölçüde, sanatçının yaşamı boyunca çalıştığı Montparnasse’taki atölyesinde geçen verimli sanat yaşamını gözler önüne seriyor.

Giacometti’nin çalışmalarının belirleyici iki dönemi olan, II. Dünya Savaşı öncesi ve sonrası çevresinde, Paris’teki dönemin önde gelen sanatçı ve entelektüelleriyle dostluklarına da uzanan zamandizinsel ve tematik bir güzergâh sunuyor.

Gençlik dönemi yapıtlarına ayrılan ilk bölümde, az bilinen bir dizi resim üstünden, babası, İsviçreli Art-İzlenimci ressam Giovanni Giacometti’nin etkisi ve genç sanatçının gelişimindeki rolü ortaya konuyor. Alberto Giacometti’nin 1922-1935 arasında, Post-Kübist sanatçılar ve Gerçeküstücü akımla ilişkisi, Paris’te yaptığı önemli bir heykel grubu, Paris’teki ilk yıllarını ve dönemin sanat sahnesinde oynadığı belirleyici rolü açığa vuruyor.

İkinci bölüm, büyük yapıtlarla birlikte çoğunluğu 1950-1960 yılları arasında gerçekleştirilmiş, sanatçının dünya algısını geliştirdiği ve gerçeği olduğu gibi değil de gördüğü gibi yansıttığı olgunluk dönemi yapıtlarını ele alıyor. Bu, ayrıca insan figürü üstüne çok yoğun biçimde çalıştığı bir dönem. Giacometti, resimde olduğu gibi, heykelde de, doğadan ya da bellekten aralıksız çalışıyor, yakınlarının yüz çizgilerinde insanlığın evrensel ifadesini yakalamaya uğraşıyor.

1960’lı yıllarda, Giacometti yaşadığı kente, Paris’e, sokaklarını, kafelerini, atölyesini ya da karısı Annette’in dairesi gibi daha özel yerleri de çizerek saygısını sunmuştur, bu çizimler onun en son kitabını oluşturacaktır: Paris sans fin (Sonsuz Paris). Sergide de söz konusu çizimlerden geniş bir litografi seçkisi de yer alıyor.

Sergiye ayrıca arşiv belgeleri (mektuplar, hazırlık desenleri, yayınlar) ve dönemin önde gelen fotoğrafçılarının sanatçıyı yorumladığı bir fotoğraf seçkisi de eşlik ediyor.







Kaynak: www.peramuzesi.org.tr - www.youtube.com

19 Nisan 2015 Pazar

Mutluluğun Resmini Yapan Sanatçı: Britto

"Benim işlerim insanlara mutluluğu hissettiriyor. Ve bence mutluluk sanıldığı gibi yüzeysel bir duygu değil, daha fazlası var aslında mutluluk yaşandığında çok daha derinlerde yaşanan bir duygu..." diyen; Ressam Romero Britto Miami'nin en popüler sanatçısı...




Onun işleri sanki Miami'nin simgesi gibi... Resimleri mutlu, hatta çocuksu, çoşkulu ve rengarenk... Britto'nun tuvalindeki desenler çizgi roman karakterlerini anımsatıyor. Resimleri, billboardları, tasarladığı heykeller Miami'nin dört bir yanını süslüyor. Havaalanında başlayan karşılama Miami sınırları boyunca devam ediyor. Üniversitelerin girişinde onun sempatik heykelleri var hatta belediye binalarının önünde bile onun resmettiği neşeli koca minyatürler var. Miami'de yapılan Uluslararası Film festivali dahil olmak üzere tüm festival ve etkinliklerin logolarını tasarlayan tek isim tartışmasız Britto...




Pozitif enerjisi, capcanlı renkleri, pop konuları, çarpıcı kompozisyonları ve samimi kişiliği onu çağımızın en popüler "Pop artist",yaptı... Politikacılardan, Hollywood yıldızlarına, ünlü sporculardan müzisyenlere kadar pekçok popüler isim ona bayılıyor. Diğer yandan bazıları onu çok basit ve ticari buluyor ve yaptıklarının sanat olduğunu kabul etmiyor. Zamanında Andy Warhol'a yapılan eleştiriler şimdilerde Britto'ya yapılıyor kimi çevrelerce...




1963 yılında Brezilya'da doğan Britto'nun resimle tanışması ağabeyinin eve ünlü ressam Toulouse Lautrec'in kitaplarını getirmesi ve kardeşine tanıtmasıyla oluyor. Beş yaşından itibaren sanat onun için bir kaçış bir özgürlük alanı oluyor. Her bulduğu satıhı, hatta bazen gazete kağıtlarını bile tuval olarak kullanıyor Britto... Resim yapmak onda her gün çoğalan bir coşku yaratıyor; bu aşk onun ergenlik ve ilk gençlik yıllarında da çoğalarak devam ediyor. Fakat o zamanlar para kazanması için "ciddi" işler yapması gerektiğine inanıyor Britto... Bu nedenden dolayı üniversitenin Hukuk bölümünde okumaya karar veriyor, genç Romero bilmiyordu ki; resme ve sanata olan muthiş dürtüsü, pozitif enerjisi ve yaratıcılığı onu hem varlıklı, hem de çok popüler yapabilirdi...




20 yaşında ülkesi Brezilya'yı geride bırakıp Avrupa'ya taşınması onun kariyerinin çıkış noktası oluyor. Ünlü üstatların yaşadığı topraklarda Paris'de sergiler açıyor, kişilere özel şovlar, workshoplar düzenliyor. İnanılmaz gayreti ve üretimi onu Amerika'ya Latin halkının; Güney Amerika'nın başkenti! İlan ettikleri, Miami'ye taşıyor. Ve Miami'de South Beach, Lincoln Road'da halen aktif olan galerisini açıyor ressam Romeo Britto. Birkaç yıl yoğun bir şekilde sergiler ve tanıtımlarla geçerken sonunda ünlü sanatçı hayatını değiştirecek bir başarıya imza atıyor. 89 yılında ünlü Absolut Vodka Andy Warhol and Keith Haring'in ardından reklam kampanyası için Romeo Britto'yu seçiyor... Bu reklam kampanyası onun sanatını ve ismini milyonlara ulaştırıyor.. Britto'nun, Absolut Vodka için hazırladığı ve Londrada sergilediği reklam panosu kocaman bir apartman büyüklüğündeydi. Aynı zamanda ünlü saat markası Swatch da tasarimlarında Britto'nun desenlerini kullandı. Britto Londra'nın ünlü Hyde Park'ına kocaman bir Britto piramidi inşa etti. Aynı yıl dünyanın en kapsamlı ve popüler müzesi Paris Louvre müzesinde Britto'nun eserleri sergilendi. Britto bu kadar popüler olmasının nedeninin altını çiziyor. Benim işlerim insanlara mutluluğu hissettiriyor. Ve bence mutluluk sanıldığı gibi yüzeysel bir duygu değil, daha fazlası var aslında mutluluk yaşandığında cok daha derinlerde yaşanan bir duygu...



İnsanların çoğu hala korkunç ve depresif olan şeylerin gerçek sanat olduğuna inanıyorlar. Sanırım Britto'yu farklı kılan onun optimist yaklaşımı ve hep pozitif enerji yansıtan eserler çıkarması; onun işleri yüreklere coşku ve mutluluğu çağırıyor. Günün sonunda evimize geldik oturma odamızda depresif bir tablo yerine Britto'nun mutlu, umutlu, insanın içini açan capcanlı çocuksu figürleri bize hoşgeldin desin negatifliğe kimin ihtiyacı var ki bu çağda!.. Ve mutluluğun resimlerini yapması Britto'ya müthiş bir popülerlik ve milyonlarca dolarlık satışlarla geri döndü. En büyük şirketler, Hollywood yıldızları, varlıklı sanat koleksiyoncuları onu yakından takip ediyor ve koleksiyonlarına katıyorlar. Britto, New York, Londra, Genova ve dünyanın pekçok önemli merkezlerinde sergiler açıyor hatta workshoplar düzenliyor. Britto şu sıralar şirketleşmiş durumda çizimleri arabalardan, kahve fincanlarına kadar büyük bir yelpazede satışta, şirketinde 100'e yakın kişiye iş imkanı sunuyor. Kimisi tuallerini paketliyor, kimisi muhasebesini yapıyor. Ama Britto'nun naïf kişiliği kazancı ne olursa olsun değişmiyor.



Atölyeme kapanıyorum ve sadece bir şeye; yaratıcılığa fokus oluyorum. Ben evrensel mutluluk dilini kullanıyorum. Sevenlerim gün ve gün artıyor ve ben milyonlara ulaşmak istiyorum." diyor. Britto dünyanın dört bir köşesinde çocuklara workshoplar düzenliyor, onlarla birlikte renk yolculuğuna çıkıyor, çocuklar onu çok seviyor. Benim 10 yaşındaki oğlum en yakın zamanda Britto ile tanışmak istiyor. Yakında tanıştıracağım. Bir de Britto'nun dışını kendi desenleriyle boyadığı elektrikli arabayı istiyor; o şimdilik biraz zaman alacak gibi...




Britto'nun Miami,South Beach'deki galerisinin sergi açılışları ünlü isimlerle dolup taşıyor. Britto'nun koleksiyoncuları arasında, Michael Jordan, Elton John, Ted Kennedy, Andre Agassi, Elton John, Arnold Schwarzenegger, Whitney Houston, Michael Jordan, Pat Riley, Bill Clinton, Jeb Bush, Chelsea Clinton ve Gloria Estefan gibi isimler yer alıyor. Michael Jackson, Madonna ve Prenses Diana'nın portreleri de Ressam Britto'nun koleksiyonları arasında yer almış. Wales Prensi Charles, Romero Britto'yu özel sarayında misafir etmiş ve ressamın pek çok çalışmasını koleksiyonuna katmış...




Britto'nun her yaştan seveni var... Küçücük çocuklar da, prensler de işin formulü şu; o evrensel sevgi dilini kullanıyor. Mutluluğu... Evet, Mr. Britto'nun resimleri heykelleri Miami'nin her köşesinde karşımıza çıkıyor; sanki bizi sevmeye, coşkuyla, şükranla yaşamaya davet ediyor. Bunun yolu da, içimizdeki çocuğu yaşatmaktan geçiyor belli ki!




Kaynak: www.brandmaillive.com