İzleyiciler

3 Mart 2020 Salı

"Her Aşk Vedayı Hak Eder" Marina ve Ulay




Bazı insanlar hayatlarında filmlere konu olası ‘bir şeyler’ yaşarlar. Marina Abramovic onlardan birisi değil çünkü ona dair ‘her şey’ inanılması zor, tarifi ve tasviri imkansız. Mükemmel bir fizik, mükemmel bir düşünce yapısı, mükemmel bir sanat anlayışı, mükemmel bir aşk… Ülkemizde yeterince bilinir bir üne sahip olmasa da Marina Abramovic dünyada Performans Sanatının İlahı diye anılıyor. Ben de dilim döndüğünce sizi onun hakkında bilgilendirmek istiyorum. Aslında hayatına ve sanatına dair filmler ve kitaplar mevcut. Benim bugün asıl üzerinde durmak istediğim konu akıllara kazınacak kadar güzel olan sadakati ve aşkı.



Öncelikle kısaca hayatından bahsedelim.

1946 yılında Yugoslavya’da doğan Marina, II. Dünya Savaşının etkisinin devam ettiği yıllarda dünyaya geliyor, II. Dünya Savaşı ordusunda yer alan babasının evde de hüküm süren askeri disipliniyle büyüyor. Academy of Fine Art bölümünü Yüksek lisansla tamamlayan sanatçı, eğitiminin hemen ardından solo performanslarına başlıyor.




Marina zaman içerisinde vücut sanatı akımının dünya üzerindeki en önemli temsilcilerinden birisi haline geliyor. Sanatı için vücudunu parçalıyor/parçalatıyor, nefessiz kalıyor, vücudunu buzlar içinde donduruyor hatta kendisini hafıza kaybına uğratıyor. İşine/sanatına duyduğu aşk kesinlikle tartışılamayacak kadar büyük.




Performans sanatına başladığı ilk yıllarda sanatında yoğun bir şekilde Yugoslavya’nın savaş sonrasındaki baskıcı kültürüne karşı oluşturduğu tutumu görmek mümkün. Kendisine dair çekilen belgesellerde sanatının yanı sıra sempatik tavırları ve rahatlığıyla beğenileri üzerine topluyor, gençlere verdiği tavsiyelerle hayran kitlesini arttırıyor.




Gelelim asıl mevzuya...

Ulay ve Marina 1975-1989 yılları arasında çok büyük bir aşk yaşıyor ve birlikte oldukları bu 14 yıl içerisinde birbirinden farklı, sıra dışı ve tehlikeli performansı birlikte yapıyorlar. İkilinin en büyük hayali Çin Seddi’nde bir performans yapabilmek fakat bunu izin problemi sebebi ile uzun bir süre erteliyorlar. En sonunda izin almayı başaran çift gitme hazırlıkları esnasında “ufak” dedikleri bir problemle karşılaşıyor. Marina, Ulay’ın kendisini aldattığını öğreniyor ve dahası aldattığı kadın hamile. Bu durumu olgunlukla karşılayan Marina, hamilelik durumundan dolayı ilişkisini bitirme kararı alıyor. Fakat birbirlerine karşı çok büyük bir aşk besleyen çift hayallerini gerçekleştirmeden ayrılmak istemiyor, Çin Seddi’ne doğru yola çıkıyorlar.




Aldıkları karara göre ilişkilerini ruhani bir yolculukla sonlandırmak isteyen çift, Çin Seddi’nin iki ucundan birbirlerine doğru yaklaşık 6000 km yolu 90 günde yürüyor ve birleştikleri noktada ilişkilerine son vererek kendi yollarına bakıyor, bu ayrılık üzerine bir daha görüşmüyorlar. Ulay diğer kadınla evleniyor, Marina solo performansına dönüyor..




Ta ki.. 21 yıl sonrasına kadar.

2010 yılında Marina Abramoviç New York MoMa (Museum of Modern Art)’da The Artist is Present adında bir Performans gerçekleştiriyor. Bu performansında Marina Kendisi için hazırlanan bir masa ve iki sandalyeden oluşan sahnede bir sandalyede oturarak hiçbir şey yemeden -hatta tuvalete dahi gitmeden- sabahtan akşama kadar toplamda 736 saat sürdürüyor. Performans sırasında karşısındaki sandalyesine isteyen seyirci oturabiliyor ve Marina oturduğu süre boyunca seyircinin gözünün içine bakıyor. Karşılıklı bakışma genellikle seyircinin ağlamasıyla son buluyor.




Ayrılıklarının üzerinden 21 yıl geçmişken, nedeni bilinmez bir şekilde Ulay çıkıp geliyor, oturuyor karşısına Marina’nın. Aradan bunca yıl geçmiş olmasına rağmen başını kaldırdığında karşısında Ulay’ı gören Marina bu sefer göz yaşlarına yenik düşüyor. Marina’yla beraber bütün seyirciler yoğun duygular yaşıyor, pek çoğu ağlıyorlar.




Marina bu bir dakikalık bakışma sırasında ne yaşadı, neler düşündü bilinmez ama Ulay ve Marina’nın tek bir kelime dahi etmeden gözleriyle yaptıkları konuşma, olgunlukları, anlayışları, acıları gözler önüne yansıyor. Belki de insanlık bu performansın sonunda bu hayatta görülebilecek en anlamlı mimikler ve en anlamlı göz iletişimine şahit oluyor.





O günlerde Çin Seddi’nde karşılıklı bir şekilde ayrılığa doğru yürürken ne hissettiler bilinmez ama gerçek bir veda edemedikleri kesindi. Bu kadar büyük bir aşk elbette bir vedayı hak ediyordu ve aşkları muhteşem bir finalle sonlandı.




Onların bu bakışma sırasında yaşadığı yoğun duygular, sözsüz konuşmalar, özürler, göz yaşları orada onlarla beraber duygulanan pek çok insanı ağlattığı gibi beni de ağlatıp hayatımdaki birçok durumu sorgulamaya itmişti. Umarım sizin için de bir dönüm noktası niteliğine gelir. Ne olursa olsun, nasıl biterse bitsin, her aşk gerçek bir finali hak eder.








Kaynak: www.sanatkaravani.com

Ulay Kimdir?



Gerçek adı Frank Uwe Laysiepen olan 1943 doğumlu Alman sanatçı, anolog fotoğraf ve Polaroid ile yaptığı çalışmalarla 60’ların sonları ile 70’lerde en aktif yıllarını yaşamıştı. 



1943 yılında Almanya’nın Solingen şehrinde dünyaya gelen Ulay Ljubljana’ya taşınmadan önce Amsterdam’da yaşadı ve çalıştı. Polaroid sanatı ve uzun süredir eşlik eden Marina Abramović ile ortak performans sanatıyla uluslararası tanınırlık kazanan Ulay, Slovenya, Amsterdam ve Ljubljana, Slovenya merkezli bir sanatçı.



1975-1989 yılları arasında özel hayatlarında da birlikte olan ikili, 14 yıl boyunca sanat tarihine geçen birbirinden farklı, sıra dışı ve tehlikeli performansa imza atmıştı.







Kaynak: www.hurriyet.com



Ulay'a Veda...



İlk defa bir blog yazımı yazarken nasıl başlayacağımı bilemedim ve zorlandım. Bu kez diğer yazdıklarımdan çok farklı olacak. Marina Abramovic'in işlerine, disiplinine, tavrına, tarzına ve kendine olan hayranlığımı her fırsatta dile getiririm. Yanı sıra Ulay'la olan ilişkilerini dramatik bulmama rağmen beraber yaptıkları performansları inanılmaz bulurum. Performans sanatı bana bu ikili ile anlamlı gelmişti, sonrasında bu sanata ilgim artmıştı. Aynı zamanda bana ilham kaynağı da olmuşlardı, çalışmalarıma dahil etmiştim. Çok sevdiğim performansın öncülerinden olan bu ikiliden Ulay dün hayata veda etti. Bunun üzerine ne yazabilirim bilmiyorum. Sadece bu yazıyı bitirip hala tanımayanlar varsa diye Ulay'ı tanıtmak ve bu ikilinin hikayelerini paylaşmak istiyorum.


1 Mart 2020 Pazar

Marina Abramović İstanbul'da...

Benim de büyük hayranı olduğum hatta üzerine çalışmalar hazırladığım performans sanatının tanrıçası Marina Abramović retrospektif sergisiyle sonunda Türkiye'ye geldi ve en çok mutlu olan insanlardan biriyim. 😊 Herkes gitsin, görsün bence... Hala bilmiyorum, görmedim diyenler varsa şimdi hemen aşağıda bu haberi paylaşayım:

Sabancı Üniversitesi Sakıp Sabancı Müzesi (SSM) ve Akbank Sanat; dünyaca ünlü performans sanatçısı Marina Abramović’i ve kurucusu olduğu Marina Abramović Enstitüsü’nü (MAI) Türkiye’ye getirdi.

31 Ocak’ta başlayan “Akış / Flux“, Türkiye’de performans sanatının tarihini ziyaretçi için ulaşılır ve anlaşılır kılmayı amaçlıyor. Sergi; Abramović’in performanslarının dokümantasyonlarının yer aldığı kapsamlı bir retrospektifi, açık çağrıya cevap veren ve projeye davet edilen sanatçılarla MAI ortaklığında geliştirilen canlı performansları, sanatçının halka yönelik oluşturduğu egzersizlerin deneyimleneceği Marina Abramović Metodu bölümünü ve Akbank Sanat’ın bağlantılı olarak ev sahipliği yapacağı belgesel gösterimi ile video galeriyi kapsıyor.






Kaynak: www.sanatatak.com



Kitap Tanıtımı 5: "Sanat ve Devrim" John Berger

Yine araya birazcık zaman girdi ama yeniden buradayım.. Tekrar merhaba bütün sanat ve kitap severler..😊 Yoğun geçen bir dönemin ardından tekrar dönüş yaptığım için paylaşımlarım ardı ardına gelecek. Zaman kaybetmeden hemen başlıyorum, ilk kitabım çok severek okuduğum bir yazardan geliyor elbette. 😊 John Berger'den "Sanat ve Devrim".


Bu kitap benim çok eski zamanlarda okuduğum bir kitap. Berger: "Eleştiri daima bir çeşit araya girmedir, sanat eseriyle kişinin arasına girmektir." diyor. John Berger bu kitapta Rus heykelcisi Ernst Neizvestny'i ele alıyor. Kitapta Neizvestny'nin yanı sıra Kandinsky'den, Maleviç'e, Rodin'den Tatlin'e kadar hepimizin çok iyi tanıdığı sanatçılara ve eserlerine de rastlayacaksınız. 
Ben severek okumuştum, sizlerin de severek okuyacağı bir kitap olacağına eminim. Bilgiyle dolup taşmanız umuduyla...😊