Yönetmen: Roberto Benigni
Tür: Dram / Komedi / Romantik / Savaş
Senaryo: Vincenzo Cerami, Roberto Benigni
Oyuncular: Roberto Benigni, Nicoletta Braschi, Giustino Durano, Lidia Alfonsi, Marisa Paredes, Giorgio Cantarini, Gil Baroni, Claudio Alfonsi, Raffaella Lebboroni, Francesco Guzzo, Pietro De Silva, Amerigo Fontani, Giuliana Lojodice, Horst Buchholz, Sergio Bini Bustric
Yapım: 1997, İtalya
“HAYAT GÜZELDİR”
Hayat güzeldir, 1997 yapımı olup 1930’ları anlatan bir İtalyan filmidir. Yönetmeni Roberto Benigni, aynı zamanda baş rolde de oynuyor. Film, 2. Dünya Savaşı sırasında, İtalya’da kendi romantik masal dünyasında yaşayan, çok komik, şakacı, romantik bir Yahudi’nin yaşamını ele alıyor.
Başrolde bir adam ve bir kadın vardır. Bunların yanı sıra kadının annesi, nişanlısı, öğretmen arkadaşı ve adamın şair arkadaşı, amcası, müşterisi olan birde doktor mevcuttur.
Üstü açık bir arabayla başroldeki adam ve şair arkadaşı yolculuk etmektedirler. Sonra arabanın freni boşalır ve hakimiyeti kaybederek hızla gitmeye başlarlar. Yolun ilerisinde elleri bayraklı kalabalığın içinden hızla geçerler. Araba bir şekilde durmuştur. Daha sonra şair arkadaşı arabanın frenlerini onarırken başrolde olan diğeri ellerini yıkamaya gider. Gittiğinde süt sağan küçük bir kıza rastlar, onunla konuşmaya başlar. Daha sonra adam tam gidecekken samanlıktan bir kadın üzerine düşer. Kadın arı kovanını yakmak isterken arı sokmuştur ve düşmüştür. Adam yardım eder ve zehri emerek atar. Oradan birkaç yumurta alıp cebine koyar. Diğer arkadaşının kornayı çalmasıyla arabaya biner ve giderler. Akşam olmuştur ve yolculukta tamamlanmıştır. Başroldeki adamın amcasının yanına gelmişlerdir. Amcası restorant sahibidir ve onlara garsonluk işi vermiştir. Kalmaları için depoyu da onlara vermiştir.
İki adam daha sonra şehri dolaşmaya başlarlar. Şair olan diğer adam gittikleri yerde işe başlar. Başroldeki adamda kitapçı dükkanı açmak için başvuruda bulunmaya gider ve oradaki sekreterle görüşür. O sırada onay için imzası gereken kişi gelir ancak imzayı atmaz. Başroldeki adam bunun ardından imza için diğer görevliyi beklerken pencereye yaklaşır ve saksıyı düşürür. Bu imzayı atmayan görevlinin kafasına düşer. Koşarak yardıma gider ancak işleri daha da karıştırır. Adamı sinirlendirir ve yolda bulduğu bisikletle kaçmaya başlar ve öğrencileriyle yürüyen bir öğretmene çarpar, beraber düşerler. Bu öğretmen samanlıktan üstüne düşen kadındır.
Ertesi gün iki arkadaş giderlerken yine aynı kadınla karşılaşırlar. Biraz konuşmanın ardından yollarına devam ederler. Başroldeki adam garsonluğu sırasında restorantta müşterisi olan bir doktorla tanışır. Bu sırada bir müşteri daha gelir ve kısa bir konuşma sonrasında bu kişinin müfettiş olduğunu ve sürekli yollarının kesiştiği öğretmenin okuluna gideceğini öğrenir. Ertesi gün okula müfettiş gibi gider ve sınıfa girip bir şeyler anlatmaya başlar. Müfettişinde bu sırada gelmesiyle başroldeki adam camdan kaçıp gider. Okuldaki konuşma anında öğretmenden operaya gideceğini öğrenen garsonda operaya gelir. Çıkışta öğretmenin nişanlısından fırsat bulan başroldeki adam arkadaşından arabanın anahtarlarını alarak gelip öğretmeni alır ve arabayla giderler. Yoğun yağmur yüzünden ufak bir kaza yaparlar ve arabadan inerek yürümeye başlarlar. Evine kadar bırakır. Bir sonraki gün öğretmenin nişanı vardır. Öğretmenin nişanlısı başroldeki adamın, kafasına saksı düşürdüğü adamdır.
Kadın ve başroldeki adam masanın altında konuşurlar kadın ondan kendisini kaçırmasını söyler. Daha sonra adam amcasının atıyla gelir ve kadını alır götürür. Aradan beş yıl geçmiştir ve artık beş yaşında bir oğulları vardır.
Başrol oyuncusu Guido ve büyük aşkı Dora sonunda kavuşmuşlardır ve Giosueyla beraber bir düzen oluşturmuşlardır. Guido açmak istediği kitapçı dükkanını açmıştır ve oğluyla beraber gidip gelmektedir.
Bir gün dükkana iki adam gelir ve Guido’yuda alıp giderler. Giosue dükkanda yalnızdır ve büyük annesi ziyarete gelmiştir. Ancak çocuk büyük annesini tanımamaktadır, buna karşın büyük annenin konuşmasından anlamıştır. Büyük anne Dora ve Guido’ya vermesi için çocuğa bir zarf bırakmıştır ve ona büyük annesinin yarınki doğum gününe geleceğini söyler.
Ertesi gün olur ve evde doğum günü hazırlığı yapılmaktadır. Dora’nın ısrarlarına rağmen Giosue banyo yapmamak için direnmektedir. Bir türlü ikna edilememiştir.
Dora annesini almak için gider ve eve döndüklerinde hiç beklemedikleri şeylerle karşılaşırlar. Kapıyı açık bulurlar bütün hazırlıklar dağıtılmış ve ev savaş alanına çevrilmiştir. Guido, Giosue ve amcaları evde yoktur. Dora’nın yokluğunda eve baskın yapılmış ve Yahudiler Naziler tarafından toplanıp götürülmüştür. Durumu anlayan Dora’da hemen istasyona gelmiştir. Ve oda Yahudilerin toplandığı trene binmek ister.
Buarada Guido içinde zorlu bir oyun başlamıştır. Giosue’nın sürekli sorular sorması üzerine oğlunun savaşın ortasında olduğunu hissetmemesi için ona türlü türlü yalanlar söyleyerek bir oyunun içinde olduklarını en çok puanı toplayıp kazanana tank verileceğini söylerler. Tank oğlunun en sevdiği şeydir.
Ailesini bırakmak istemeyen Dora’da ısrarı üzerine trenin hareket etmesine rağmen durdurularak trene alınır ve Yahudilerin çalıştırıldığı türlü işkencelere maruz kaldığı toplama kampına götürülürler. Guido’nun Giosue’ya anlattığı oyun başlamıştır artık. Toplama kampına gelinmiştir. Gençler ağır işler yüklenerek çalıştırılırken, yaşlıları ve çocukları banyo yapmaları gerektiğini söyleyerek gaz odalarına götürülüp ölüme terk edilirler. Ancak banyo yapmaktan hoşlanmayan Giosue kaçarak bilmeden de olsa ölümden sıyrılmıştır.
Burada da Guido’yu müşterisi olan doktorla sağlık kontrolü yapılırken yolları kesişir. Guido doktorun ona kampta garsonluk işi ayarlamasıyla onlara yardım edebileceği düşüncesini de barındırmaya başlar. Doktorla süregelen birbirlerine sordukları bilmeceler burada da devam etmektedir. Ancak doktor Guido’ya yardım edemediği gibi arkadaşının kendisine gönderdiği bir bilmece üzerine doktor Guido’dan yardım ister.
Film her yönden muhteşemdi. Çok iyi bir oyunculuk, çok iyi bir yönetmenlikten ortaya çıkan harika bir eserdi. Her sahnesi ayrı bir heyecan, ayrı bir duygu yüklüydü. Başlarda bu kadar eğlendiren bir filmin sonunun bu kadar iç acıtacağını düşünemezdim. Her türlü duyguyu yaşatırken hayata her daim olumlu bakan, oğlunda dahi hayranlık uyandıran bir insanın ölüme giderken bile gülümsemesi, kendini bu denli feda etmesi inanılmazdı. Bir taraftan insanların acımasızlığını, gözlerini kırpmadan insanları öldürmesini izlerken, diğer yandan sevdikleri için her türlü şeyi gözü kapalı yapabilecek bir insanı izliyoruz. Defalarca izlemeye değer bulduğum bu film, beni en çok etkileyen filmlerin başında gelir.
Bu çok hüzünlü film 1998 Cannes film festivalinde ‘Altın Palmiye’yi kazanmış. Ayrıca En İyi Yabancı Film, En İyi Film Müziği, En İyi Erkek Oyuncu dalında 3 Oscar kazanmış. En iyi senaryo, en iyi yönetmen dahil 4 dalda Oscar’a aday gösterilmiş. 1999’da Sezar En İyi Yabancı Film ödülünü almış. Farklı ülkelerde, toplam 52 değişik ödül kazanmış.
Bu ödüllerin hepsine gerçekten layık bir film.
ZEYNEP TUBA ÇAKIR
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder